Ekmek kapısı hak kapısı!
Bir Pazar sabahını düşünün...
Kahvaltı masanızda fırından yeni gelmiş, dumanı üstünde, sıcacık, mis
gibi kokan taze ekmekler.
Radyodan hafif bir müzik yayılmakta...
Günlük gazetenize göz atarken kahvaltılıkların eşliğinde, ekmek
dilimlerini keyifle tadıyor, günü ve hayatı mutlulukla paylaşıyorsunuz...
Ya da, diyelim masanızda nar gibi kızarmış ekmek dilimleri var ve
yanında tereyağı, reçel, peynir, zeytin ve diğer kahvaltılık çeşitleri de
bunlara tam kadro eşlik ediyor.
Şimdi bu durumda, kahvaltı masasının bir numaralı besin kaynağı kim
desek; bize göre her iki durunda da sofranın kralı, ekmektir deriz!..
Eğer ortada ekmek olmasaydı, kahvaltınızın ve damağınızın tadı nasıl
olurdu acaba?
Ya da sofranızdaki öğlen ve akşam yemeklerinin ekmeksiz olduğunu bir
hayal edin.
Nasıl; yavan geliyor değil mi?
Ekmek, işte bu yüzden sofralarımızın, masalarımızın tartışmasız bir
numaralı besin kaynağı ve yemek kültürümüzde hepimizin baş tacıdır.
Ekmeği kısaca, “insanların başlıca besini olan unun yoğrulup
fırında, saçta ya da tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek”, olarak
tanımlayabiliriz. Günümüzdeki uygulamasında zeytinli, cevizli gibi çok
çeşitliliğinin ve pişirme kültürünün yanı sıra, yöresel tatları ile de ekmek;
gerek dünyada ve gerekse ülkemizde çok önemli bir besin kaynağı
olarak dikkat çekiyor ve tüketiliyor.
Bir karbonhidrat ve protein kaynağı olan ekmek, özellikle tahıla dayalı
beslenmenin oldukça yaygın olduğu ülkemizde, beslenme açısından
büyük bir öneme sahip. Türkiye’de, insanların gündelik hayatlarında
tükettikleri enerjinin yüzde 66’sı tahıllardan; bu oranın yüzde 56’lık kısmı
yalnız başına ekmekten karşılanmakta.
Yere düşen bir ekmek parçasının öpülüp, sonra başa götürülmesi
geleneği; ülkemiz insanın ekmeğe, bir diğer anlamda emeğe verdiği
değer ve saygının da bir ölçüsüdür ve ekmek o nedenle, Türk
toplumunda kutsaldır ve öyle de olması gerekir.
“Ekmek kapısı, hak kapısı”, “ekmek teknesi”, “birinin ekmeğine yağ
sürmek”, “ekmeğini taştan çıkarmak”, “ekmek aslanın ağzında”, “birinin
ekmeğiyle oynamak”, “ekmek elden su gölden” “ekmek Kuran çarpsın”
gibi deyimler de keza; ekmeğin toplumsal yaşantımızdaki önemi ve
sosyal önemini ifade eden benzetmeler olarak göze çarpar.
Bu kadar önemli bir besin kaynağı olan ekmeğin, geçmişindeki gelişimine
ve ekmek teknesine, dilerseniz şimdi birlikte kısa bir yolculuk yapalım:
Ekmeğin tarihi uygarlıklar tarihi kadar eskidir ve ekmek, insanoğlunun
bilinen en eski ve önemli gıda maddesi olarak bilinir.
Genel kabule göre, ilk insanlar su ile ıslatılmış ve kendi haline bırakılmış
buğday kırmasında gözeneklerin meydana geldiğini görmüşler ve
gözenekli kütleyi sıcak taşlar üzerinde pişirdikleri zaman, tat ve lezzetinin
iyi olduğunu anlamışlardır.
Cilalı Taş Devrinde kestane, meşe palamudu gibi bazı bitkisel ürünlerin
ezilip suyla karıştırdıktan sonra elde edilen hamurun, kızgın taşlar
üzerinde ya da kül içerisinde pişirilerek yendiği de bilinmektedir. Yapılan
araştırmalardan elde edilen bilgiye göre M.Ö. 4000 yıllarında Babilliler
özel fırınlarda ekmek pişirmeyi biliyorlardı.
Yine M.Ö. 4300 yıllarında değirmencilik ve fırıncılığın yapıldığı, kazılarla
elde edilen bulgulardan anlaşılmaktadır. M.Ö. 2600 yıllarında eski
Mısırlılar, buğday unu ve su karışımından elde edilen hamura maya
kattıklarında ekmeğin daha yumuşak, daha kabarık olduğunun fark
ettiler. Çeşitli sınıflardan oluşan Mısır halkı ekmeği uzun zamandan beri
bilmekteydi.
Ancak mayanın tesadüfen bulunmasının ardından beyaz ekmek asillerin
ve sarayın simgesi haline geldi. Zenginlerin ve asillerin rağbet ettiği bu
mayalı ekmekler o kadar değer kazandı ki; eski Mısır'da bu ekmekler
para yerine bile kullanılmaya başlandı!..
Mısır'dan Roma'ya ve ardından Batı Avrupa'ya yayılan mayalı
ekmek, son asırlarda hemen bütün dünyada sofralarda yerini aldı.
Orta ve diğer Avrupa ülkelerine ekmek daha sonraları güneyden
yayılmıştır. Avrupalılar buğdaydan önce çavdar gibi diğer tahıl ürünlerini
kullanmışlar, ancak 15. yüzyılda buğdaydan beyaz ekmek yapımına
başlamışlardır.
Mikroorganizmaların ve mayanın aktif olarak bilinmesinden sonra, ekmek
üretimi bir sanayi dalı haline gelmiştir. Bu arada yeri gelmişken dünyada
en fazla ekmek tüketen toplumların başında ülkemizin geldiğini de
belirtelim.
Ülkemizde yaygın olarak buğday unundan ve mayalanmış hamurdan
üretilen ekmek tüketiliyor.
Ancak kısıtlı da olsa bölgelere göre mısır, yulaf, çavdar, kepek ve
benzeri tahıllardan da ekmek üretilmekte.
Sözün, özünü bağlayalım:
İyi ki varsın ekmeğimiz!
Senin için çalışır, seni kazanmak için emek veririz.
Seni asla ayağa düşürmeyiz, öperiz, severiz, yeriz...
İşte bu yüzden tadında, teknen de, kapın da sağ olsun!..